10 Ağustos 2020 Pazartesi

7 Gece 8 Gün İtalya.. Araba ile Roma’dan Milano’ya… / I.Bölüm

 

Zamanında yazmadığım için şimdi tüm seyahatleri arkası arkaya yazacağım..

* Oldukça uzun bir yazı bölümlere ayırdım 


7 Gece 8 Gün İtalya.. / I.Bölüm

2019 Haziran - Araba ile Roma’dan Milano’ya.. 

 

Hiç gaza gelen biri değilimdir.. :)

Her seyahatte bir olay mutlaka oluyor. Şubat ayındayız arkadaşlarla otururken laf arasında “yaz tatilini planlasak mı?” dedi biri.. Diğeri “Pegasus Mart’ta indirim yapar o zaman alalım biletleri” dedi.. Ülkeleri, şehirleri konuşurken planlasak mı diyen “İtalya yapalım bence” dedi.. Herkes o anı bekliyormuş sanki… Rotayı belirledik hemen.. Görmediğim şehirler için beni de bir heyecan sardı yalan yok..

15 Mart’ta yeğenim Mert Aras doğdu.. Hastaneden çıkacakları gün kampanya başlamış J bizimkiler arıyor hemen bilet alıyoruz diye.. Ben elimde hastaneye gelen çiçekler, çantalar eve eşya taşıyorum o an nasıl bilet alayım? Eve girip elimdekileri bırakıp bilgisayarı açtım.. Hepimiz gidiş ve dönüş biletlerimizi aldık. Roma’ya gidip Milano’dan döneceğiz…

Geriye kalan iş otel ve kiralık araç.. “Bir hafta sonu onları ben hallederim, sonra oturup tek tek üzerinden geçeriz beğenmediğimiz olursa değişiklik yaparız” dedim.

Booking üzerinden kiralık aracı hallettik. Yalnız şöyle bir önerim var bütçesel anlamda otomatik ve manuel vitesli araç fiyatları arası neredeyse iki katı ücret ödüyorsunuz. Kullanım sorun değilse manuel araç tercih edebilirsiniz çünkü yollar çok rahat, araçlarda yormuyor..

“Ben manuel vites kullanırım boş yere o kadar fiyat farkı ödemeyelim, o parayla dondurma yer, Toskana’da şarap içeriz” dedim.. Çığlık kıyamet.. :) çünkü herkes benimle aynı fikirdeymiş..

 

Booking üzerinden otel bakmaya başladım zaman var diye rahat rahat seçiyorum ama özellikle otoparkı olanlara baktım çünkü İtalya’ya gidip araba kiralayan kim varsa otoparkla ilgili tatsız bir anısı olmuş.. (Bizim de oldu tabii.. Ona ayrı bir paragraf lazım)

 

5.kez Roma’ya gelmiş olmanın rahatlığı ile evimizi elimle koymuş gibi buluyorum. J İspanyol Merdivenlerinin iki sokak yanı.. Ev sahibimiz çok tatlı. Eski bir bina ama daireyi inanılmaz kullanışlı dekore etmiş.. Kısa ve özet bilgileri alıp birer türk kahvesi yapıp kendimizi sokağa atıyoruz. (Evet Türk kahvesi makinesini kabin bagajına sığdıran bir arkadaşım var.. Zira türk kahvesiz 8 gün yapamayız..)

Sırasıyla görülecek yerleri söylüyor, rotayı çiziyorum. Tabi ki yürüyeceğiz J

 

İtalyan mutfağı seven birinin elbette İtalyan yemekleri seven arkadaşları olur.. Yemeden asla dönmeyeceğimi söylediğim Giolitti’de dondurma, Pastificio’da makarna, Pompi’de Tiramisu (2 tane yedim)… Akşam yemeği için pizza önerimi Bafetto’dan yana kullandım; 1 keresinde çok kuyruk olduğu için, daha sonrasında kapalı olduğu için yiyemediğim pizzayı bu sefer denemek istedim. Yine kuyruk vardı evet ama hızlı ilerliyor. Bu kadar kuyruk varsa güzeldir dediler.. Beklediğimize değdi diyorum daha da bir şey demiyorum.. Oturup yemek isterseniz sıra beklersiniz.. Yok biz paket yaptırıp şarabımızı da marketten alırız gider Nehir kıyısında oturup keyif yaparım derseniz o da ayrı bir seçenek..

 

3 ayrı pizza söyleyip bekliyoruz.. Açlıktan gözü dönmüş biz, pizzalar geldiğinde direkt saldırdık. Çatal-bıçak kullanmadık.. Lezzet muhteşem.. 4 peynirli, mantarlı ve margarita pizza söyledik.. Kırıntı kalmadı.. O kadar başarılı.. Hala aramızda “o gün bi pizza daha söyleyecektik” diyoruz..

 

Gece kulüp yapalım diyorlar ben müsaade isteyip eve geçiyorum onlar takılıyorlar.. Kaçta eve geldiler bilmiyorum nasıl yorulmuşsam artık direkt sızmışım.. J

 

Ertesi sabah erkenden kalkıp Vatikan’a gidiyoruz. Gördüm tabii.. Hatta 2 kez Papa’nın ayinine denk geldim ama tekrar gittim. Yine sıraya kaynak yaptım J sadece şort giymemem gerektiğini unutmuşum.. Görevli beni içeri almıyor.. Ben dumur.. “Gölgede beklerim sen gir, çıkışta postanenin orada beklerim” diyorum arkadaşıma..

Yarım saat sonra geliyor metro ile eve dönüyoruz.. Bavulları alıp merkez tren istasyonuna geçeceğiz aracımızı almaya..

 

Arabayı Roma’dan Siena’ya gideceğimiz gün yani Roma’da ki 2.günümüzde, merkez tren istasyonundan teslim alıyoruz.. Google map ile yolumuzu takip ediyoruz.

 

Siena’ya doğru giderken mola verelim su alalım diyoruz yol üzerinde bir benzin istasyonuna gidiyoruz.. Birimiz tuvalete diğerimiz su almaya gidiyor.. Nurten ise sigara içiyor market önünde.. Yanına gidiyorum konuşuyoruz otele gidince eşyaları bırakalım dışarı çıkalım geç olmadan vs. konuşurken 2mt ötede karşımızda duran kız dikkatimi çekiyor.. Sapsarı saçları bebek gibi yüzü var.. “AaaaTürkçe konuşuyorlar” diyorum.. Gözlüğünü çıkarıyor o an, yanındaki adam da (eşiymiş sonradan tanıdım onu da) yanımıza gelip sigarasını söndürüyor kül tablasında.. “aaaa bu şey değil mi?” diyorum.. adam bize gülüyor.. Nurten “aaaaa neydi adııı?” diyor.. Ben “Burcu Biriciiiiikkk” diyorum.. Eşi gülüyor öyle bağırmama Burcu Biricik’te gülüyor.. Gülüşüp birbirimize iyi tatiller diliyoruz yollarımıza devam ediyoruz…

 

Dünya küçük… Hakikatten çok küçük… Koskoca İstanbul’da karşılaşmayıp Roma-Siena arasında yol üzerinde küçük bir benzin istasyonunda denk gelmek çok güzel oldu.. J

 

Arabamıza atlayıp Siena’ya doğru devam ediyoruz..

 

Hayatımız boyunca unutmayacağımız anılarımızdan birini Siena’da yaşadık.. Bunun benzeri bir olayımız daha var…

Tam tamına 34€ otopark parası ödedik J (hala anlatırken söyleriz…)

 

İtalya’da araç kullanımı ve otoparkı çok hassas..

 

Giden araç kiralayan arkadaşlarımızın hepsi “İtalya’da araç kiralamak, kullanmak ceza yemeden dönmek maharet ister” demişlerdi.. Dikkatli olursanız ve yan koltuğunuzda Nurten gibi bir CO-Pilot’unuz varsa hiç ceza yemezsiniz J Biz hiç ceza yemedik ama kallavi bir otopark parası ödedik J

 

Siena tarihi dokusu olan bölgelerden biri olduğu için şehir merkezine girişte aracınızı otoparka bırakmak zorundasınız. (dip not olarak belirtmek istiyorum Merkez bölgeye girişte, beyaz tabelalar var ve üzerinde kırmızı daire ve “ZTL” yazısı (Zota Traffico Limitato) bulunuyor.. Girmeyin.. Aman ne olacak yeaaa demeyin.. Hiç uğraşmayın o noktada araç park etmeyin, hem tatiliniz zehir olmasın hem cebiniz yanmasın.. Zira min. 100€ yazıyorlar cezayı.. ve derdinizi anlatamıyorsunuz..)

 

Tabelayı gördük hiç girmeden yakınlarında kapalı ve katlı bir otopark bulduk aracımızı güvenli bir yere çektik. (Kiralarken 7 gün hem biz hem araç güvende olsun diye sigortada yaptırdık. Ne olur ne olmaz risk almanın gereği yok dedik. (İyi de yapmışız) )

 

Bavullarımızı aldık, biraz yorgun ama günün keyfini çıkarmak için bavulları otele bıraktığımız gibi şehri keşfetmeye çıktık. Siena’ya benim 2.gelişim daha önce tur ile gelmiş 2-3 saat kalıp dönmüştük. Otel, Avrupa’nın en büyük Orta Çağ meydanlarından biri olan Piazza Del Campo’ya çok yakın, iki sokak arkasında.. Yürüyerek meydana geliyoruz. Büyülenmemek mümkün değil.. bol oksijenli Toskana havası hakim, turistler çoğunlukta, fotoğraf çekilenler, içeceklerini alıp meydanda oturanlar, cafeler, restaurantlar cıvıl cıvıl…

 

Akşam yemeği için pizza ve şarap yapalım diyoruz.. Toskana’da başka bir şey içmek çok akıllıca değil zaten.. Garsonun önerisiniz dinleyip yerel şaraplardan bir şişe istedik.. Pizzalarımızı yiyip, şarabımızı keyifle içiyoruz… Ertesi gün yol haritamızı belirleyip otele uyumaya gidiyoruz..

 

Sabah erken kalkıp hemen akşam gezmediğimiz şehrin diğer tarafına bakarız, bavulları resepsiyona bırakıp dışarı çıkalım, kahvaltıyı yapar biraz daha dolaşır sonra yola koyuluruz diyoruz..

 

Kahvaltı için Menchetti’den sandviç yaptırıp içeceklerimizi alıp yürüye yürüye yiyoruz.. Öğle saatlerine doğru bavullarımızı alıp arabamıza gidiyoruz.. Tatilimizin ilk shock’u ile karşılaşacağımızı bilmeden..

 

Arabaya yerleşip çıkışa geliyoruz.. Otomatta kredi kartı ile ödeme yapacağız Nurten arabadan inip ödeme gidiyor ve hemen geri geliyor… “kızım 34 € yazıyor” diyor… Ben dumur “ Ooohaaa” diyorum J kaçamam da çıkışta kapan var.. Mecbur ödeyeceğiz diyorum ve gidip ödeme yapıyoruz… Bir haftalık dondurma parasını otoparka verdim içim acıyor arkadaş J

 

Yola çıkıp San Gimignano’ya geçiyoruz.. Toskana alabildiğine yeşil, sakin ve huzurlu.. 13.YY’dan kalan binalar halen yıkılmamış. İçlerinde yaşayan insanlar var. Yürüye yürüye meydana geliyoruz. Daha önceki gelişimde kapalı olan Gelateria Dondoli’ye atıyorum kendimi. Önce külahta 4 top, sonra kutuda 5 top dondurma yedim. Hayır abartmadım. O dondurma Dünyanın en iyi dondurması ünvanına sahip olan yerde 9 top dondurma yemiş olmam gayet normal..

 

Yürüyerek arabamıza gidiyoruz Floransa’ya geçmek için yola çıkıyoruz.

 

6.Kez gelebilmek için dilek diledim.. :)


Palazzo De Carolis'in Bahçesi **


Vatikan


Piazza Venezia




                                                                    Pantheon

Roma'da ki evimizin balkonu

Sevdi beni..

Anlat.. Sen seversin yalanı..

Bafetto.. Pizzanın kralı..

 Open Baladin *

 

 

Palazzo De Carolis; 18.yy'dan kalma bir bina. O yıllarda ki heykeltraşların eserleri ciddi katkı sağlamış. Şuan bir banka tarafından kullanılıyor özel mülk olduğu için avlunun bir kısmını görebildim :) Via Del Corso caddesi üzerinde kapıdan bir bakıp çıkabilirsiniz.. :)

* Daha önce tur ile geldiğimde rehber Umut abi önermişti. Özel üretim ve yüksek alkol oranı bira için uğrayabilirsiniz.  


- Devam edecek..


2 Aralık 2019 Pazartesi

Gittim, Gördüm - Yine yeniden Thessaloniki (Selanik)


Kalimera Thessaloniki..


Yurtdışı seyahat planlarını yapıyorum, biletleri alıyorum ama vizem yok…
Klasik “Hadi bi Yunan yapalım” dedim. Vize başvuru evraklarını iki saatte hazırladım. Arkadaşıma da formu doldurttum, randevuyu aldırdım sabah buluşup kahvaltı yaptık ardından direkt başvuru merkezine..
Sıramız geldi evraklarımızı teslim ettik. Teslim kağıtlarımız ile yıllardır birlikte gitmek istediğimiz Selanik için artık sadece vizelerimizi bekliyoruz..
4 gün sonra vizeler çıkmıştı. 1 yıllık Avrupa vatandaşıyım diye geziyorum gülerek. 17 Mayıs Cuma gece çıkar Pazar günü döneriz dedik öyle de yaptık..
Gece 02:00 gibi yola çıktık. Tekirdağ çıkışında bir kahve içiyoruz. Sonrasında klasik mola noktam Ünal Peynircilik’te tost yemeliyiz dedim. Karnımızı doyurup sınır kapısına kadar devam ettik. Sabaha karşı olduğu için sadece tırlar vardı. Hızlıca sigortayı yaptırıp işlemleri tamamlıyoruz ve zaman kaybetmeden Yunanistan’a geçiyoruz..
Yol boyunca hiç susmadık desem yeri var. Konuşacak ne çok şey buluyoruz dedik.. Aynı şeyi düşündüğünüz, aynı dili konuştuğunuz dostlarınız olsun hep yanınızda.. Sırtınız yere gelmez..!

Kalimera dedik şehre girince.. İkimiz içinde yeri apayrı Selanik’in.. Booking’ten rezerve ettiğimiz evimize gidiyoruz direkt.. Otopark yok ama kapının önü boş :) (Park yeri konusunda çok ama çok şanslıyımdır) Ev sahibimiz çok şeker. “Bir daha gelirseniz bana yazın internetten rezervasyon yapmayın” dedi anahtarları verdi gitti.

Ev, Aristoteles meydanına yürüme mesafesinde. Eşyaları bırakıp kendimizi sokağa atıyoruz. Kahvaltı seçimimizi Terkenlis’ten yana kullanıyoruz. Enfes sandviçleri ve paskalya çöreklerinden alalım diyoruz ama seçemiyoruz. Her biri şahane..

Sahil boyunca yürüdük.. Meşhur The Zongolopoulos Umbrellas’ta fotoğraf çekmeden dönmeyeceğim elbette..

 

Denize karşı Yunanistan’ın meşhur kahve dükkanı Mikel’de mola verip buz gibi frappelerimizi yudumluyoruz.. Yol yormuş.. Oturunca anlıyoruz :)

 

Kaç saat oturup konuştuk, frappelerden sonra kaç fincan kahve içtik bilmiyorum.. Umurumuzda da değil zaten.. “İyi ki gelmişiz” diyoruz..  Yıllar sonra bile olsa şu seyahati gerçekleştirdik..

 

Akşam yemeği için rest. rezervasyonunu yapmıştım gelmeden ama yiyecek yerimiz yok ne yapalım kalamar, ahtapot, salata ile hafif yeriz dedik.. Şehrin en iyisi bence 7 Thalasses..! Her bir tabak ayrı lezzet. Ve kesinlikle tok değil aç gidin..


Ertesi gün kahvaltıdan sonra dolaşırken Flying Tiger mağazasını görüyorum :) çok çeşitle kalmayıp inanılmaz güzel ve eğitici parçalar var çocuklar için.. Memory Card eğitici ürünleri bir harika.. Hemen Derin için daha önce almadığım 3-4 parça aldım.

Bu arada yine dolaşırken American Eagle mağazasını gördüm inanamadım… İstediğim renk sweat olsaydı orayı da pas geçmezdim :)

Dönüş yoluna geçmeden manevi abim Murat’ın arkadaşının restaurantına gidiyoruz.. Bana ne söylediyse sipariş verdim. Mücver söyle mutlaka dedi.. “Yine çok övdü acaba nasıl bir şey gelecek?” dedim içimden.. (Damak zevkine hep güvenmişimdir..)

Her bir meze muh-te-şem, ara sıcaklar şa-ha-ne…

İsmi “Το νησί Ουζερί Ψαροταβέρνα” nasıl bulursunuz derseniz şöyle tarif edebilirim;

Restaurant Tsimiski caddesinde.. Astoria Otel’e sırtınızı dönüp 100-150mt yürüdükten sonra köşede sağda kalan küçük bir restaurant. Mücver olmasa olmazınız olsun, kalamar ve ahtapot için zaten söylenecek kelime bulamıyorum.. Anlatamam yemeniz lazım diyor konuyu kapatıyorum.. (Aaaa unutmadan kredi kartı kabul edilmiyor sadece nakit ödeme yapılıyor..)

Öğle yemeği sonrasında yola çıkıp Kavala’ya geçiyoruz.. Kahve ve kurabiye molası kısacık bir şehir merkezi turunun ardından Alexandroupoli’ye varıyoruz. Burası benim en sevdiğim yerlerden biri. Yapılacak çok şey yok belki ama her geldiğimde sanki burada yaşıyormuş hissi uyanıyor bende. Yine kısacık bir şehir turu yapıp kahve siparişlerimizi veriyoruz..

Ben eve alacağım kahve çekirdeklerimi seçerken siparişlerimiz hazırlanmıştı bile.. Eve dönüş yoluna geçmeden hemen çaprazında yer alan Salgamis’tan çikolata dolgulu dilimli paskalya çöreklerinden 4-5 tane, bir tanede bitter çikolata kaplı bütün paskalya çöreği alıp Alexandroupoli’den ayrılıyoruz..

Sınır kapısına geldiğimizde Yunan tarafında kısa bir kuyruk vardı hızlıca işlemlerimizi tamamlayıp freeshop alışverişlerimizi yapıyoruz.. Biraz fazla alkol almış olduğumuz doğru :)

Türkiye gümrük ekibinden “ama limit üzerinde almışsınız” dediklerinde en sevimli halimle “aaaa öyle miii? 2’şer litre değil mi limit? Eee bi daha ki sefere almayız memur beyciğim” dedim.. Limiti yüksek alkollü içeceklerde 1 lt. olduğunu tekrarladı.. Peki dedik geçtik..

Yol boyu yine susmadık.. Gülmekten ağladık bile.. Dilerim ki; aynı şeyi düşünüp sizinle kahkahalara boğulan dostlarınız olsun.. Çok şükür ki benim var. Dilay’ım gerçekten iyi ki gitmişiz..

Tekrarını ilk fırsatımız da yapalım..

Kilitten umut bekleyenler var..

The Zongolopoulos Umbrellas


Beyaz Kule



Atatürk'ün doğduğu evde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Töreni'ne katıldık.
T.C. Selanik Başkonsolosu ve Eşi

Kavala'da..

25 Aralık 2018 Salı

Gittim, Gördüm - Lavanta Kokulu Köy - Salda Gölü - Kaş



Yurt içi tatillere devam ediyorum elbette..

Geçen yazdan konuştuk birlikte bir tatil yapalım diye.. Ramazan Bayramı’nda gitsek mi dediler ben dahil olamam dedim. İkisi atlamış arabaya gitmişler..

Kurban bayramı 9 gün tatil o zaman gidebilirim zaten yıllık iznim yok mecburen o tarihlerde tatil yapabileceğim dedim. Görünürde yine birlikte gidiyoruz ama tabi ki gidemedik…

Bu sefer çok detay yazmayacağım.. Son iki gün kala biri iş sebebi ile gelemeyeceğim dedi. Diğeri o zaman ben Antalya’da olayım annemi görürüm dedi. Bende o zaman kuzenime söyleyeyim onunla gideyim dedim. Aradım kahkahalarla gülerek  “gidemiyorsunuz ve bana kaldın değil mi?” dedi. Adam ne zaman bir planıma dahil olmak istese ve ben reddetsem o planım iptal oluyor.

“Çok konuşma iki gün sonra yola çıkacağım geliyor musun?” dedim. “Ya benim valizim hazır zaten” dedi. Şaka bir yana onunda yıllık izni yok biraz bayram tatilinde tatil yapmak zorunlu gibi oldu bize.

Cuma akşamı iş çıkışı Anadolu yakasında buluşup yola çıkıyoruz Arzu ailesel durumlardan dolayı gelemiyor ve bizi yolcu ediyor. (Belki sürpriz yaparım diyor minnoş pandam)

Trafik yoğunlaşmadan biz İstanbul’u terk etmiş oluruz diyoruz ve öyle oluyor. Nasıl bir acıktıysak Köfteci Yusuf’a çöküyoruz akşam yemeği için.. Çatlamaya az kala kalkıyoruz ki, birer kahve alıp yola devam edeceğiz.

Rotayı Afyon’a kadar gidip uyumak, sabah saatlerinde Isparta üzerinden Lavanta Kokulu Köy, Salda Gölü ve Kaş’a varış diye belirledik. Planımıza da uyduk aslında.
Yol boyunca bir insan ne kadar konuşursa kuzen iki katını konuştu sırf beni uyanık bırakmak için.. Rahat geçen yol sonrasında Afyon Starbucks’ta double shot ilave edilmiş americanolarımızı yudumluyoruz.

Çok yorulmadım ama o Arzu’ya saydırıyorum elbette.. Fırsat bu fırsat İki saat kadar arabada uyuyup Lavanta Kokulu Köy’e geçiyoruz..

Kahvaltıyı orda gözleme yer yaparız diyorduk gittik sabahın körü. Teyzeler gelecek grup için hazırlıklara yeni başlamış biz fotoğraf derdindeyiz.. Lavanta hasadı bitmişti aslında ama fotoğraf çektirmek için bıraktıkları bir bölüm vardı. Gittik ama hepsi artık kurumuş :( Nerde o fotoğraflarda gördüğümüz mor rengin her tonu.. Hepsi gri.. Photoshop yapsak bile kurtarmaz diyor Anıl :( (Çocuk haklı)

Lavanta Kolonyası, sabunları ve gülsuyu almak için bir baktım dolapta minik kutular var. “Bunlar ne?” dedim. Kadın “Lavanta Dondurma’sı” dediği an Anıl’a dönüp, sırıttım.. Onun “Bravo yaa kahvaltıda dondurma mı yiyeceksin?” dediğini dolabı açarken duydum :)

*** İtiraf ediyorum Bozcaada’da ki çiçek pastanesinin dondurması çok daha iyiydi.

Kahvaltıyı yolda bir tost buluruz deyip alışverişi yapıp Salda Gölü’ne geçiyoruz. Geçemeden biraz kaybolmuş olabiliriz aslında.. Keçi sürüsüne denk geldik gidemiyoruz.. Sonra kazlar bizi karşıladı bir köyde. “Yol kapalı gençler buradan sonrası yapılıyor diğer taraftan gidin” dedi bir amca nasıl gideceğimizi tarif etti. 

Yol üstünde birer tost kapıp devam ettik. Ara yollardan Salda Gölü yazan tabelalar ile merkez bir noktaya geldik. Maketten biralarımızı ve cipslerimizi alıp yönetmen sandalyelerimiz ile keyif yapacağız Salda Gölü’nde..

Şöyle söyleyeyim; hijyen konularında beklentinizi yüksek tutmayın.. :) Göl çevresi kamp alanı olduğu için imkanlar kısıtlı. Temizlik konusunda takıntınız varsa gezdim gördüm gidiyorum diye düşünün :)

Ve anladım ki ertesi gün yola çıkmak üzere kamp hayatına max.1 gece dayanabilirim..

Molayı çok uzun süre tutmayıp Kaş’a doğru yola çıkıyoruz. Yolda Kaputaş Plajı’na gidip sonra otele gidelim diyoruz. Gidip geri dönmek ve tekrar merkeze geri gitmek çok akıllı işi değil sonuçta.

Arabayı park edip, eşyalarımızı alıp merdivenlerden aşağıya ineceğiz ama inemiyoruz..  Manzara ef-sa-ne.. Turkuaz renkli suda yüzmek istiyorsanız gelin.. (Ya da gelmeyin yaaa zaten çok kalabalık.. )

** Saat 16:00’dan sonra veya sabah çok erken saatte gelmekte fayda var diyebilirim. Ciddi anlamda kalabalık oluyormuş. Biz 16:00’dan sonrasını denk getirip doyasıya keyfini çıkaranlardanız..

Sudan çıkmadım diyebilirim. Dalga ciddi boyutta sert. Bir ara nasıl ters döndüm bilemiyorum. Poz vereceğim diye tepe taklak olacaktım. Dikkatli olmakta fayda var.

Buz gibi duşun altına girip çıktıktan sonra üzerimizi değiştirip yola koyuluyoruz.. Gidip otele bir kendimizi atalım dedik.

Bayramda popüler yerler çok ama çok kalabalık oluyormuş. Biz çok önce bir oda rezervasyonu yapmamıza rağmen neredeyse tüm otel/pansiyonlar dolu.

Akşam dolaşıp keşif yapalım dedik yürümek mümkün değil. Dejavu’da Gürçin’in masasına kurulup biralarımızı patateslerimizi söylüyoruz. Kardeşimin sandalyesi mekânın en güzel manzarasına sahip.

*** Aaaaa bu arada günbatımı için mutlaka denk getirip gidin..

Yemek için seçenekler çok ama Zaika, Bahçe Balık, Ruhi Bey Meyhanesi, Nereid Meyhanesi, Tzatziki seçeneklerinizde olsun. Özellikle sezonda tatil planladıysanız mutlaka rezervasyon yaptırın. Biz rezervasyonsuz Zaika’da yemek yeme şansı bulduk. Şans konusunda üzerime tanımam.. Yemeklerin yanında mezeler inanılmaz lezzetli.
İtalyan mutfağı için Bella Vita’yı öneririm. Pizzaları çok güzeldi bir de Antalya bölgesine ait Likya Şarapları..

Plajlar için hareketli gürültülü eğlenceli olsun diyorsanız Derya Beach ve Çınarlar Beach.. Derya Beach’in kemik bir kadrosu var öncelik onların. Yer bulma şansınız neredeyse yok baştan söyleyeyim :)

Biz; bir günü Çınarlar Beach’te, bir günü biraz Derya Beach öğleden sonra gelecek arkadaşlarımızla kalabalık grup olacağız ve yer bulmak problem olmasın diye Aqua Princess Hotel’in plajında değerlendirdik. Otel müşterileri ve sadece bilenler geldiği için çok sakin çok nezih. İki günü de muhteşem suyunda, caretta carettalar ile yüzmek için Limanağızı La Moda Otel’in plajında değerlendirdik.

Bayram’ın 3.günü kahvaltımız bittikten sonra eve dönüş yoluna geçtik. Sırf Akyaka’ya uğramak için İzmir üzerinden dönüş rotası çizdik. 2-3 saat bile olsa Akyaka’da olmak bana iyi geliyor..

Öğle yemeği için “Pizza mı? Meşhur Akçapınar Tostçusu mu?” dedim. Tereddütsüz “Akçapınar Tostçusu” dedi. Çok şanslıyım ki yemek yemeği seven ve damak tadımız uyan bir kuzenim var..

Siparişlerimizin geliş hızı bizi daha da mutlu ediyor. Ne zaman gelsem uzun bir bekleyiş oluyordu. Bu sefer şanslıyız. Kahve molasını için Akyaka’da yapalım dedik merkeze geçtik. Kuzen ben biraz dolaşayım dedi gidip keçi sütlü dondurma yiyecek belli.. Ben yemem deyip kendimi bujiteriye atıp bilekliklerden beğendiklerimi alıyorum. Assos Express’te buluşacağız nasılsa.. Çok geçmeden geliyor gözümün çöpü.. Suratta tatlı bir mutluluk.. “Dondurma müthiiiişşşşş” diye abartarak anlattı. O derece beğenmiş ki kahve bile almadı “Bu tadı kaybedemem.” dedi.

Biraz mola verdikten sonra yola çıkıyoruz. İzmir’de Arzu ile buluşacağız.. Gerçi İzmir de buluşamayıp Manisaspor Kebapçısında bulduk birbirimizi o ayrı ama sonuçta buluşabildik. Yemeğimiz bitirip yola çıktık. Balıkesir yolu üzerinde ki Strabucks’a kadar arka arkaya gittik. Bizim zamanımız bol olunca takıldık biraz daha. Arzu’lar devam ettiler. Önde olduğu için yol durumundan haberdar olalım diye sürekli aradı canım arkadaşım eksik olmasın. Gece yarısından önce İstanbul il sınırına girmiş. Bizde 1 saat fark ile dönmüş olduk. Önce kuzeni eve bıraktım saat 02:30 gibi de ben eve vardım. Tüm yol boyunca tek araç kullanan olmasaydım daha az yorulurdum ama keyifli, güzel bol yemeli bol kahkahalı bir tatili daha bitirdik.

Şimdi ise 2019 planlarımı yapıyorum. Üç seyahat planı hazır.. 2019 hepimize tüm güzellikleri ile gelsin diyorum.. 

Sağlıkla, mutlulukla, huzurla...

Sevgiler,
 
Pınar
























17 Ağustos 2018 Cuma

Gittim, Gördüm - Bozcaada



Vize bitti.. Euro aldı başını gidiyor. Yurt içi tatillere dönelim..

“Hadi gidelim” diyen birini hiç geri çevirmedim.

Perşembe günü konuşup “Gitsek mi?” diyen arkadaşıma Cuma öğlen bavul hazırlatıp saat 16:30’da yola çıkartan biriyim.. Gelip ofisten beni aldı direkt bizim eve.. Benim araba ile Tekirdağ üzerinden Geyikli feribot iskelesine gideceğiz..

Yolda bi kahve içtik, birde Ünal Peynircilik’te tost yedik hiç uzun mola vermeden çıktık yola devam ediyoruz… Aaaa yok yok Ayçiçek tarlalarında fotoğraf çektirmek için eziyet ettim biraz :) 

Tam gün batımı, muhteşem ışık, sarı ayçiçekler bir ben eksikmişim.. Tablo tamamlandı..

Gelibolu-Lapseki arasından geçiş yapalım dedik. Ben genelde Eceeabat-Çanakkale veya Kilitbahir – Çanakkale yapıyorum.. Bu sefer değişiklik olsun dedik. Demez olaydık. Böyle bir sıra yok! Yandex navigasyonda beni aradan çıkardı, tır sıkıştırınca yoldan çıktım adam yol verdi sıraya bildiğin kaynak yaptım kornalar filan falan… Baya abi olaylı yolculuk yaptık.

Gemi hareket etti yolculuk bitti ama gemiyi yanaştıramadı kaptan.. İki kez açıldı tekrar yanaştı. En az bir saat sırada kaybettik, yarım saatte geminin yanaşması ile gitti ve biz 00:00’da olan son Bozcaada feribotunu 40dk. ile kaçırdık. Ek sefer de yok.. (-ki yolda 3 farklı numaradan arayıp yoğun talep varmış gibi göstermelik hareketler yapmadık değil..)

Feribot gitmiş biz iskelede kaldık. Arkadaşım ile birbirimize bakıyoruz.. “Ne yapalım sabahlarız bizde” dedim.. Plajın cafesinde ikişer bir içtik tavla oynarken.. Söylememe gerek yoktur sanırım 2 mars 1 oyun ile tabi ki ben kazandım. Fenerium’dan Kemal Atatürk imzalı t-shirt’ine iddaya girmiştik.  

Saat olmuş 02:30 biz tuzlu fıstık kemirip bira içiyoruz.. Adam kapatıp gidecek gidemiyor çünkü tek feribotu kaçıran biz değiliz herkes oturuyor :)

Kalk gidip arabada uyuyalım dedim. Sığamadı koskoca arabaya aldı yorgan gibi havlusunu plaja gitti. Hayır bizde ki akıl arabada iki kişiyiz birer ceket, yelek, sweat filanda almamışız.. Hiç aklımıza gelmemiş demek ki.. Bende havlumu şalımı alıp gittim şezlonglarda uyuyacağız.. Yattık.. Tabii yine şezlong ta tek uyuyan biz değiliz.. Üzerimize çiğ yağıyor.. Ben “arabaya gidiyorum soğuk burası uyuyamadım” diyerek sıcak arabada uyuma keyfini çıkarttım. Aradan 2-3 saat sonra cam tıklatılıyor ki kapı açılsın üşüyenler gelsin diye.. Kıyamadım açtım kapıyı geldi ön koltukta kıvrıldı uyudu. Bense arkada yayıldım..

Sabah seslere uyandım.. Online feribot bileti alanlar konuşuyorlar şu sıra buradan giriş.. Sen işini garantiye al Pınar al biletini dedim telefondan bilet seçimlerini yaptım ödeme kısmına geldim, bir amca 07:00 feribotuna bilet kalmamış oğlum dedi duydum “o son bileti ben alıyorum amca” demedim :D
Feribot binişlerini sıraya göre alıyorlar. Siz işinizi garantiye alın biletinizi internetten alın..

Online bilet ve sefer saatleri için http://www.gdu.com.tr/ ‘yi ziyaret edebilirsiniz.
Feribotumuza binip adaya geçiyoruz.. Ada sokakları boş Selma Teyze’nin bağ evine gidiyoruz direkt.. Selma Teyze Arzu’nun İstanbul’dan komşusuymuş. Ellerinde büyüdüm diyor.. Arzu yolu tarif ediyor ve evi buluyoruz.. Sessiz sessiz girdik bahçeye kimse yok.. Uyuyan varsa da rahatsız etmeyelim dedik. Terasta duran şezlonglara bakıp “Ben yatarım kahvaltıya uyandır beni” dedim :)

Manzara muhteşem.. Bazen gözlerini kapatıp olmak istediğin yerde olmak istersin ya.. İşte tam olarak o manzaraydı.. Şezlonga uzandım ama uyuyamadım :) 10-15 dk sonra Selma Teyze geldi. Kısa özetlerle kahvaltımızı hazırladık hep birlikte. Nasıl nefes almadan nasıl yediğimi anlatmıyorum. Reçelleri efsane. Hepsini kendi yapıyor.

İnternette olumsuz yorumlar gördüm.. Pek inanamadım.. Ben memnun ayrıldım.. Tabii bu tamamen kişilerin beklentisi ile ilgili. Ben, bize veya konaklayan diğer ailelere karşı hiç olumsuz bir davranış görmedim.

İletişim bilgileri;
TENEDOS ASMA BAĞEVLERİ
Selma KIRBAŞ - 0532 294 1251

Kahvaltımızı yapıp hazırlanıyoruz.. Ayazma Plajı’na arkadaşların yanına gidiyoruz. Yer var ama şezlong en önemlisi şemsiyelerin hepsi dolu.. Arzu sandalyeleri alalım kızların şemsiyeye kaynak yaparız planlarıyla bense şu çantaları atalım denize girelim derdindeyim :)

Sandalyeleri almış gelmiş minnoşum. Kızların şemsiyeye çökerken yan şezlonglar boşa çıkınca oraya çöktük hemen. Biraz bilgi paylaşımı yaptık :) yan grubun sigara yakamama sorunun çözdü yedek çakmağını vererek canım arkadaşım..

Arzu kahvaltıyı hafif yapınca “ben öğle yemeğine kızlarla Vahit’in Yeri’ne giderim” dedi. “Ben uyurum çok yedim zaten kahvaltıda sen git” dedim. Biraz vakit geçince kızlarla yemeğe gittiler. Yan grup 5 kişi her biri birer posta gidip soğuk bira alıyor. Geri geldiğinde uyuyan varsa torbayı sallayarak şişeleri birbirine çarptırarak ses çıkartıyor arkadaşını uyandırıyor.. Sonra patırtı gürültü şakalaşmalar akşama kadar böyle devam etti. Ben elimde kitap ama dibimde oldukları için duyuyorum tüm konuşmaları.. Yine çakmakları kayboldu ve bulamadılar :) biri "istesene" diyor, diğeri "oğlum kız kitap okuyor böleyim mi şimdi" diyor.. Dönüp baktım ikisi de sırıtıyor :) çantadan çıkarttım uzattım..

“Yaa işte kusura bakmayın, böldük sizin keyfinizi de, kaybetti arkadaş herhalde bulamıyoruz” üç kişi aynı anda konuşuyor hangi birine bakacağımı şaşırdım.. Dördüncüsü sigara uzattı “kullanmıyorum teşekkürler” dedim. Bir diğeri bira uzattı laf lafı açtı tatillerden muhabbet sardı.. Sonra deniz gidenler, uyumayı seçenler oldu bende kitaba geri döndüm sonra bir ara uyudum.. 

Kaç saat geçti bilmiyorum Arzu geldi. Bildiğin küfelik.. Ne ara o kadar içmiş olabilir diye düşündüm. Bayağı içmiş.. “Ben bi denize gideyim soğuk iyi gelir” dedi gitti. Yan ekip yine yeni biraları almış bana da ikram ediyorlar soğuk kalması için çanta ile geldi.. Bu markada eşantiyon çantası normalde vermediklerini biliyorum çantayı nereden aldığını sordum. Büfeden geçici olarak veriyorlarmış. “İsteseniz de vermiyorlar” dedi. “Biliyorum aynı grupta, aynı binadayız” dedim ve pişman oldum.. Beşi birden soru yağmuruna tuttu. Hangi birine cevap vereceğimi şaşırdım.

O anda uzaklardan bi ses “Pinaaarrrr aşkiitooomm” nasıl bakış attığımı tahmin edebilirsiniz diye düşünüyorum.. Arzu’nun kızların ön tarafa geçtiğini bizde oraya gidelim demek için Belgin Doruk / Hülya Koçyiğit koşuşu ile bana doğru koştuğunu gördüm… Görmez olaydım.. Hemen müdahale edip onu yolladım. 

Bende toparlandım kızların yanına gittim. Akşam rüzgar güllerinin orada şarap keyfi için plan yaptık. Plajdan ayrılırken 5’li ekibin yanından geçiyoruz hepsinin birden dönüp bana “iyi akşamlaaarrrr” demesi sonra birinin “yarında buradayız”, bir diğerinin “yarın görüşürüz” demesi.. Arzu’nun bana bakışları ve “Lan sen bunlarla ne ara tanıştın?” diye sorması.. Benim dönüp “yaa biz yarın dönüyoruz İstanbul’a” demem ve hepsinin “Aaaa gidiyor musun?” yakarışları.. Bunların hepsi 60sn. de olanlar.. Arzu’nun kolumdan çekiştirip düş önüme diyerek çekiştirmesi ve sürüklemesi ikinci 60sn. içerisinde… :)

Bağ evine gidip duşumuzu alıp şaraplarımız,bardaklarımız, soğuk buzluğumuzla gün batımını izlemeye rüzgar güllerinin olduğu yere doğru yoldayız.. Mahşeri kalabalık, arabayı oldukça uzağa park edip yürüyoruz.. Evlilik teklifine şahit olduk :) hava bulutlu olunca gün batımının ihtişamını göremedik ama rüzgar güllerini arkamıza alıp fotoğraflarımızı çektik.. Karanlık çöktüğünde ayrıldık oradan.. Ekip eğlenceli olunca saatin nasıl geçtiğin anlamıyorsun..

Dönüşte akşam yemeği için Tayyare Pizza’ya uğruyoruz.. Üç tane kocaman pizza söyleyip yiyoruz.. Tek kelime ile efsane.. Mutlaka uğrayın derim.. (Sezon sonu kapatıyorlarmış Eylül ayında kapalı olursa şaşırmayın)

Merkeze iniyoruz çay kahve faslına geçelim dedik.. Çınaraltı Cafe’de kahve içelim dedik.. Bize denk geldi diye düşünüyorum kahve berbattı. Geri gönderdik yenisini istedik. Kötünün iyisi..

Hediyelik eşyalara bakıyoruz ben dağ kekiklerinden aldım yarın sabah daha fazla vaktimiz var diye.. Geç saatte artık uyuyalım diyerek bağ evine dönüyoruz.. Gökyüzü o kadar net, yıldızlar o kadar parlak ki büyük pufları alıp terasa kendimizi de puflara atıyoruz.. Daha önce yıldızları böyle izlememiştim. Muh-te-şem..

Sabah öğlene doğru uyandık yine enfes reçeller ile kahvaltımızı yaptık. Öğleden sonra toparlanıp limana gidip feribot sırası bekleyeceğiz. Sıraya girmeden alış-veriş yapalım dedik. Dolaştık kurabiye, zeytinyağı, şaraplarımızı aldık ben daha önce Asos’tan şile bezi gibi bir elbise almıştım. Bulursam yine alırım demiştim. 1-2 mağazaya baktım iki elbise beğendim kararsız kalınca almadım. Oysa böyle bir durumda ikisini de alırdım :) Neyse listemizi tamamladık otoparktan arabayı alıp sıraya gireceğiz.

Rezervasyonlu çalışıyorlar. Önerim; adaya gittiğinizde dönüşünüz için mutlaka iskelede rezervasyon yaptırın dönüşte kafanız rahat olsun. Biz yaptırmadan bahtımıza ne çıkarsa dedik kuyruğu görünce keşke dememiş olaydık dedik. 63. Rezervasyonsuz araç biziz. Saat 14:00 civarı. Feribot 60-70 araç alıyor, yarısı rezervasyonlu yarısı sıradan. Bu; bizim 3.veya 4. Feribota bineceğimiz anlamına geliyor.. 17:00 garanti diyorum (saat başı feribot olduğu için). Sıra zamanı geldikçe ilerliyor, Arzu yine kendine arkadaş buldu sandalyesini açtı oturup muhabbet ediyor :) (değişik bu yaa.. cidden değişik)

3 saat bekledik, feribota biniş sırasında artık 2.aracız. Saat 16:00 araç alımını kapattılar bizde arabayı kilitleyip çarşıya indik tekrar. Çiçek pastanesinden dondurma yiyeceğim aklımda kalmış :) ondan bundan 5 top aldım kız şaşkın şekilde bana bakıyor. “Bu bitsin yine alacağım kapının önündeyim” dedim. Güldü. Halbuki ciddiydim. Elimdeki bitti içeri girdim; Limonlu, Lavantalı (-ki Ef-sa-ne), Bal-Badem ve Böğürtlenli aldım. Feribot kalkış saati yaklaştı diye yavaş yavaş yürüyoruz. 3-4 sıra arkamda olan aracı görünce ek sefer koydular anlaşılan dedim.. (yoğunluğa göre yapıyorlarmış) Bizim sıra gelince yönlendirdiler 17:15’te hareket  etti feribotumuz. Eve dönüş yolculuğumuz başladı..

Yolda bol bol konuştuk. Dostum diye söylemiyorum çok çok uzun bir süre olmadı tanışalı Arzu ile 5 seneyi geçti ama çocukluk arkadaşım kadar yakınım diyebilirim. Her zor zamanda yardımınıza koşacak, en mutlu anlarınızı daha da mutlu hale getirmek için çaba gösterecek insanlar olsun istersiniz ya bir Arzu’nuz olsun derim. Nam-ı diğer “Duygusal Panda”

Biz “Lan gerizekâlı” ile kahkahayı basarak başlar “Lan iyi ki varsın”la bitiririz günümüzü. Ama harbiden “İyi ki varsın Zuzu”..

Hadi gidelim dediğimde tereddüt etmeden hadi gidelim dediğin için sonsuz teşekkürler..

1,5 günde Bozcaada’yı gezemezsiniz. Bizim ki bir delilikti zaten amacımızda “Aaaa bu olmadı, yetmedi bir daha gelelim” diye bilmek içindi.

Önerilerim,
  • Feribot biletlerinizi internetten alın,
  • Zamanınız varsa geze geze gidelim diyorsanız Tekirdağ üzerinden gidebilirsiniz ama tavsiyem Çanakkale – Biga yolu üzerinden gitmeniz.Direkt Geyikli Feribot iskelesine geçin
  • Tekirdağ yolundan gidecekseniz.. Gelibolu-Lapseki (çok yoğun, çok sıra oluyor), Eceabat-Çanakkale (çok yoğun), Kilitbahir-Çanakkale (tavsiyem bu olur 1.en kısa mesafe 10dk yolculuk sürüyor, 2.doldur-boşalt çalışma düzeni var, 3.özel şirket seferleri kendileri belirliyor. Dönüşte bu yolu seçtik)
  • Adaya inince dönüş için rezervasyonunuzu yaptırın.
  • Gitmeden önce belirlediğiniz restaurantlara rezervasyonunuzu yaptırın.
  • Ayazma plajına gidecekseniz erken gidin şemsiyesiz kalmayın.
  • Rüzgar güllerinde gün batımı için buzluğunuz şaraplarınız ve kadehleriniz yanınızda olsun. Şal/rüzgarlık almayı unutmayın ciddi esiyor..

Bozcaada’da,

Görün,
(Listemde olanları yazıyorum, hepsine gidemedim elbette tekrar gelmek için bir sebep olsun değil mi ama?)
  • Bozcaada Kalesi
  • Rum Mahallesi
  • Ayazma Manastırı
  • Şarap fabrikaları (bir sonraki gelişte gideceğim)
  • Polente Feneri ve Rüzgar Gülleri
  • Akvaryum Koyu ve diğer plajlar (bir sonraki gelişte gideceğim)


Yiyin;

  • Tayyare Pizza
  • Sandal Restaurant
  •  Vahit’in Yeri
  • Çiçek Pastaevi (Dondurma)
  • Veli Dede Fırını
  • Çınaraltı Cafe (kahvelerin kötü olması bize denk geldi sanırım söyledik hemen değiştirdiler, biz kahve içtik ama börkleri çok başarılıymış)
  • Rengigül Konukevi (Kahvaltı)
  • Shelter Coffee


Tadı damağımda kalan en kısa seyahatim oldu. Tekrarını bağ bozumuna denk getirip gitme planları içerisindeyiz.

Fırsat yaratıp gidin, pişman olmazsınız..




  











7 Gece 8 Gün İtalya.. Araba ile Roma’dan Milano’ya… / I.Bölüm

  Zamanında yazmadığım için şimdi tüm seyahatleri arkası arkaya yazacağım.. * Oldukça uzun bir yazı bölümlere ayırdım  7 Gece 8 Gün İtalya.....