27 Temmuz 2018 Cuma

Gittim, Gördüm 2.Kez Amsterdam..






Hobilerim arasında gittiğim şehirlere tekrar gitmek var diyeceğim..

Her gittiğimde başka arkadaşlarımla program yaparsam olacağı bu. !

Yıl sonunda yanacak uçuş millerimi değerlendirmem gerek diyorum arkadaşıma.. “Tamam değerlendirelim Amsterdam yapalım” diyor.. Uçak biletinin tarihini kesinleştirip 3 kız gideceğiz 3 gün kalıp döneceğiz.. Planımız bu ve tabi ki uymuyoruz J Çünkü seyahat ekibi kişi oluyor.. Nasıl mı? Anlatıyorum..

Gideceğimiz tarih Mart ortası.. Konuştuğumuz zaman Aralık başı.. Çok soğuk olur, donarız diyor aman termal tayt/çorap filan alırız ne olacak deyip birbirimizi gazlıyoruz. Ben ve Nurten kesinleştirdik, onun eski iş yerindeki kız arkadaşı gelemiyor ama bu konuşmayı duyan diğer arkadaşı Emrah “o gelmezse ben geliyorum” deyip gruba dahil oluyor. İkisi Pegasus ile uçuyor ben mil kullanımı sebebiyle THY ile.. Bu arada düşük talep dönemi olduğu için ekonomi sınıfı yerine aynı mil tutarında business yapalım diyor çağrı merkezindeki kız… Ahhh çok tatlısın bebeğim.. Biletlemeyi ve ödemeyi yapıyorum biletim mailimde.. Bileti aldığımız tarih 29 Aralık..!

Yılbaşını tüm kuzenler toplanıp, en büyük kuzenim Burçin ablamın evinde kutluyoruz. Gece yarısından sonra ben eve döneceğim, dönerken de Anıl Serdar’larda kalacağı için “bizde geliriz seninle abla ama dur önce yengemi arayıp yeni yılını kutlayayım belki sabah bana kuymak yapar” deyip sırıtıyor.. Yapar tabi ki yapmaz mı? Telefonu kapatırken bana göz kırpıyor sabah sizdeyim geç kalkma diye de ekliyor.. J

Evlere dağıldık.. Sabah uyanmış arıyor ekmekleri ve simitleri alıp geliyormuş.. Ben masayı hazırlamıştım oturduk yiyoruz bi ara durup baktım, “Sana bir şey söyleyeceğim eğer uyarsa sana gel” dedim. Amsterdam biletimi gösterdim.. İki saniye durdu “hemen bilet fiyatına bak, geliyorum” dedi. Masada krize girdik.. Adam iki saniyede karar verdi.. Daha hızlısı yok.. Vizeyi ve bileti hallediyor ekibe dahil oluyordu..

Yanında Serdar “Bende geliyorum beni de ekle” dedi. Bizim “Sen git önce nişanlından izin al, gelemezsin” diye dalga geçtik.. Ertesi gün bombayı patlattı. “İzin almama gerek yok artık, alınmış bir biletim var farkını verelim şehri değiştir, cidden bende geliyorum” dedi.. Serdar’ da vizeyi hallediyor ekibe dahil oluyordu..

Bir sonraki gün Nurten ile konuşuyoruz.. “Kızım biz üç kız gideceğiz diye Eykan’ı almadık ona da söyleyelim o da gelsin madem her şey değişti söyleyelim uyarsa gelir” dedi. “Ben eminim kesin gelir” dedim.. Ve evet gruba Eykan’da dahil oldu. Biletini aldı vizesi zaten vardı..

Bu yazdıklarım 4-5 gün içerisinde oldu. Gitmeden önce toplanıp tanışalım dedik. Ekipte herkesi tanıyan bir bendim. Diğerleri birbirini biliyor ama tanışmıyorlardı. Bir grup kurduk tabi ki.. Tüm yazışmalar artık oradan yapılıyordu. Sonra 2.buluşmayı yapalım bir hafta sonu dedik benim 24 Şubat Cuma akşamı 4’ten 4’e Ocakbaşı’nda yer ayırttık. Mekan abimizin mekanı zaten.. Enfes mezeler, kebap ve etler ile yedik ama iyi yedik..  25’i de doğum günüm J Anıl’ım bana pasta almış (yaşlanıyorum yahu ne kutlaması?)

Artık 10 gün sonra havalimanında görüşürüz deyip ayrılıyor o gece ekip. Hava durumu kontrolleri sonrasında son gün bavula ne kadar kalın eşya varsa onları alın dedim. Rüzgarlı Amsterdam bizi zorlar..

Ben, Anıl, Serdar ve Eykan Atatürk Havalimanı’nda buluşacağız.. Eykan erkenden gelip restauranta çökmüş vokta-red bull siparişini vermiş.. Siz takılın ben Lounge geçiyorum deyip onları bırakıyorum. J

Kahvaltımı yapıp, Türk kahvemi içiyorum uçak saatini beklerken kitabımı okuyorum.. Boarding saati gelince de gazetemi alıp kapıya gidiyorum. Önce business yolcularını alıyorlar ama ben kuzenlerimi bırakmam onlarla sıraya giriyorum J Uçağa birlikte biniyoruz ben sola onlar sağa dönüyor.. Koltuğuma kuruluyorum, çantamdan kitaplarımı ve gözlüğümü çıkarıyorum o 3,5 saat başka türlü geçmez.. Yanım boş sanıyordum meğer değilmiş.. 40’lı yaşlarda Hollanda’lı.. Yayılmışım resmen.. Çantamı kitaplarımı adamın koltuğundan alıyorum mahcup olup.. O ise gülüyor turuncu ayakkabılarımı görüp “Ayakkabılarını sevdim” deyince bende gülmeye başlıyorum.. Kitaplarımı gözlüğümü orta deske koyup gazetemi açıyorum..

İkram edilen taze portakal suyumu yudumluyorum.. Uçak pist başına ilerliyor ve sonrasında havalanıyoruz.. Çok geçmeden içecek bir şey alıp almayacağımızı sorup kahvaltı seçeneklerini sunup siparişleri alıyorlar.. Ben sade kahve isteyip seyahat öncesinde menü seçimimi yaptığımı söylüyorum. Hemen kontrol ediyoruz diyor kabin amiri. Diğer yolculara geçiyor.

Bende Kürk Mantolu Madonna’ya başlıyorum.. Hollandalı seyahat arkadaşım Mr.Portakal, diğer kitabı da göstererek “Oooo iki kitap hızlı okuyorsun” diyor.. Gözlüğümü gösterip “bu olmadan çok zor” diyorum yine gülüyoruz J

Arkadan çocuklar ne yaptı bilmiyorum. Uçağa bindiğimizde önlerinde denk gelen üç kızla bayağı samimi olacaklar gibiydi.. Onlarda o çene varken zaten aksi mümkün değil..

Kahvaltı servisi başlayacak ama önce sıcak havlu servis ediliyor.. Miss gibi..Sonra kahvaltı.. Kabin ekibi kendi bölümlerinde özel örtüleri ile tepsileri hazırlayıp direkt masaya getiriyor. Ben az yağlı menüyü seçtiğim için (kahvaltıda pek farketmiyor ama) çırpılmış yumurta ve su böreği kısmını es geçip, peynir-salatalık-domates-zeytin dörtlüsünün yanında extra meyve tabağımla mutluyum. Ardından Mozarella peyniri üzerinde haşlanmış tavuk göğüs servis ediliyor.. Keyifle yiyorum.. Portakal suyum ve kahvemde var oohh miisss…THY beni şımartıyor.. Kahvaltı bitiminde tekrar içecek ikram ediliyor kahve istiyorum kabin amiri dilerseniz Türk kahvesi yapabilirim diyor.. Hiç hayır der miyim? Önce Türk kahvemi sonra büyük fincanda getireceğini söylüyor.. Mr Portakal o sırada o da koltuğunu yatak pozisyonuna alıyor iyi uykular diyorum o da göz kırpıyor.. Kitabıma dönüyorum..

Nerdeyse 2 saat geçmiş kitabın yarıdan fazlasını okumuşum.. Arkaya çocukların yanına gideyim diyorum.. Kalktım ama Mr.Portakal uyuyor, adam 1.90, koltuğu komple yatak yapmış yatmış. Koridora çıkmak için üzerinden atlayacağım. 5-6 sn düşündüm. Ne kadar rezil olabilirim ki? Sanki uyanacak dedim bir bacağımı attım ve adam uyandı.. Hayattaki şansım! Tam olarak 3 saniye…! O kadar rezil olabildim işte.

Benim gözler fırlama noktasında! Eminim yüzüm kıpkırmızı! En şapşal halimle sadece “Sorry..!” diyebildim.. Kahkaha attı “No Problem” dedi.. Diğer tarafa döndü uyumaya devam etti.. Adamlar rahatlar yahu..

Arkaya çocukların yanına gidiyorum muhabbetleri keyifleri yerinde biraz takılıp geri yerime dönüyorum.. 1 saat kalmış inişe ben elimdeki kitabı bitirip ikincisine başlıyorum.. İniş için alçalmaya başlamadan bir kahve daha istiyorum.. Mr. Portakal’da uyanıyor o da kahve istiyor..

Sarsıntısız iniş, körüğe yanaşma, toparlanma sonrası Mr. Portakal ile birlikte çıkıyoruz kibar adam yahu.. Pasaport sırasında bizim ekibi bekliyorum arkada sıradalar.. Sıra bana geldiğinde polis kabinine ilerledim. Kaç gün kalacağımı, ne sebeple ve kimle geldiğimi sordu. En son sorusunu cevaplarken gülerek arkadaşım ve kuzenlerim deyip arka sırada bizim ekibi gösterdim.. J (söylesem yapmazlar) ben onları gösterince üçü birden ellerini kaldırıp el sallamaya başladı polis kahkahalarla gülüyor. Pasaportuma damgayı vurup iyi eğlenceler diledi..

Bavul sırasında toplaşıyoruz. Nurten ve Emrah Pegasus ile geliyorlar inişlerimiz aynı ama onları farklı kapıdan yönlendirmişler daha erken çıkmışlar. Tren biletlerimizi kiosklardan alıp trenimize biniyoruz istikamet Dam meydanı..

Meydandan otel yürüme mesafesi ile en fazla 15-20 dakika. Biz de yürüyoruz. Zaten hepimizde kabin boy içinde de çok bir şey yok. Ben sadece ek olarak boş bir valiz ile geldim. Derin’in yazlık alışverişleri için.. J

Otele giriş, harita teminleri işaretlemeleri ve planlamaları kısa sürdü. İstikamet Dam Meydanı..

Geldiğimiz yolu geri yürüyoruz. Ortak bir mekan belirleyip dağılıyoruz. Ben fotoğraf çekeceğim deyip ayrıldım herkes yapmak istediği neyse onu planladı. Akşam otele dönerken resepsiyondaki görevlinin önerdiği cafeye gidip apple pie yiyelim dedik. O saate kadar serbestiz..

Dam Meydanı’na gelene kadar sokakları dolaşarak geldik, oradan gündüz gözü ile red light (gece daha renkli tabii), kanallar, köprüler ben yürüyüp fotoğraf çekmeyi tercih ettim.

Ekip New York Pizzaya çöktü.. Dilim pizza satıyorlar ve gerçekten çok lezzetli. Ayaküstü atıştırmalık için ideal.. Hemen yanında Rene’s Croissants’te minik vanilyalı lokmalıklar var şiddetle alın diğer çeşitli kekler çöreklerden, kruvasanlardan, tartlardan da yiyin.. (3 kg.almanız garanti J)

Akşam 20:00 civarı buluşup Winkel 43’e gidiyoruz.. Resepsiyondaki görevli en iyisi o demişti. “Ne kadar iyi olabilir ki?” demiştim. O kadar iyiymiş…! Asla ama asla uğramadan dönmeyin. Çok şey kaçırırsınız..! Benden söylemesi..

Herkes birer porsiyon sipariş verdi.. Bu arada saat 21:30-22:00 arası filan. Ben diyetteyim. Apple pie ise tereyağlı..! Hiç tereyağı kokmuyor, baskın tarçın tadı çok iyi dengelemiş, üst hamur kıtırlığı çok kıvamında, içindeki üzümler hamuru sulandırmamış.. (Vedat Milor gitse yeminle aynı yorumu yapardı hahahaha J)

Ben Serdar’ın yiyemediği kalan parçayı gömüyorum… J asla pişman değilim…

Otele nasılsa yürüyeceğiz yakarım ben o kalorileri yarında yürüyeceğiz nasılsa.. J Otele varıp odalara dağılıyoruz sabah kahvaltıda buluşmak üzere..

Erken uyanıp inen Serdar ve Emrah.. Ardından biz Nurten’le katılıyoruz hemen arkamızdan Anıl geldi.. Eykan ortada yok..! Adam ancak hazırlanıyor.

En büyük köşe masayı parselledik. Altı kişiyiz zaten sığmayız başka masaya. Nasılsa vaktimiz var diye rahat rahat kahvaltımızı yapıyoruz. Öğlene doğru çıkıyoruz otelden. Bugün ise planımız Vondelpark, Van Gogh Müzesi,Rijksmuseum, Heineken, Bloemenmarkt.. Hangisi duruma göre uyarsa dediklerimiz. Ben önceki gelişimde gördüğüm için zorunluluk yok J

Soğuk hava, sert rüzgar tüm planlarımızı alt üst etti diyebilirim. “Because of Anıl” tespitimiz çok doğru çıktı. Adamın yüzünden her şey aksi gidiyor.

I Am Amsterdam yazısında mola veriyoruz.. Fotoğraflarımız çekip soğuk havada sıcak bir şeyler içip tatlı atıştırmak için listemde ki cafelerden birine gidiyoruz.. De Laatste Kruimel’de soluklanıyoruz.. Tatlıları farklı farklı sipariş veriyoruz ki birbirimizden tırtıklayalım J Sıcak büyük boy kahvelerimiz ile mutluyuz..

Dinlendikten sonra herkes dağılıyor.. Ben ise soluğu Primark’ta alıyorum.. (Bu hastalığa beni Sinem bulaştırmıştı..) Giderken yolumun üzerinde Albert Heijn var.. Market aslında ama buradaki daha küçük mini market gibi.. White Twix gördüm ne kadar varsa kutuyu komple aldım J

Primark ise 6 katlı filan.. en üst kattan aşağı doğru indim. Tahmini 3-4 saat sürdü gezmem.. İlk başta çocuk bölümünü biraz temizledim J Derin’imin yazlık t-shirt, mayo-bikini, şortları tamamlandı.. Hep diyorum o doğduktan sonra önceliklerim değişti benim..

Kendime de 5-6 parça bir şeyler aldım annemi de es geçmeyip ödemeleri yapıp çıktım.. Poşetleri gören Serdar “Derin’e aldın değil mi?” dedi J

Akşam yemeği için bir restaurant bulmuştum. Gittik ama rezervasyon yaptırmadığımız ve kalabalık olduğumuz için maalesef orada yemek yiyemedik.. “Ben yarın dönmeden gelir yerim” diyorum.. Bir başka pizzacıyı görüp buraya girelim diyorlar oraya gidiyoruz. Yorgunluktan ölmeden otele gidelim istiyorum.. Otele dönüş yolunda bu kadar güleceğimi, otele geldikten sonrada gülmekten ağlayacağımı hiç düşünmemiştim…
Yorgun olanlar odalara.. Pili bitmemiş olanlar tekrar dışarı çıktı.
Sabah gecenin raporunu aldık tabiii.. J

Toparlanıp valizleri de bagaj odasına aldılar. Biz akşama kadar rahat rahat dolaştık. Bloemenmarkt’a uğrayamadığımız için lale soğanlarını dönüş günü alıp tekrar bir primark yaptım J Meydanda takılmak isteyenler kaldı.. Ben ilk gün gidemediğim Cannibale Royale restaurantta yemek yemeden dönmem dedim ve gittim burgerimi yiyip Weissbeer’imi içtim.
Biraz ara sokaklarda dolaşıp fotoğraf çektim.. Ekibin yanına gittiğimde tatlı yemeğe gideceğimi sonrada otele gideceğimi söylediğimde Serdar’da benimle geleceğini söyledi. Ekibin kalanını orda bıraktık biz Pulk Amsterdam’a geçtik. Yine harika kekleri pastaları olan bir cafe daha.. İkişer kahve içip iki farklı pasta yiyoruz..

Frambuaz ve yabanmersini marmelatlarımla peynirlerimi aldım.. Ablamın ve yıllarca Amsterdam’da yaşayan kuzenimin en sevdiği tuzlu yeşil şerit şekerlerden alıyorum. Gece uçağına daha çok var deyip rahat rahat takılıyoruz.. Dönüş saati yaklaşınca Uber kesin çözüm diyoruz elimizde valizlerle tren zor olur diye.. Araç geliyor ve havalimanın yolunu tutuyoruz..

Ağlayana kadar güldüğüm seyahat olarak tarihe geçsin bu kısacık tatil..

Dönüş uçağında arkamdaki öküz yüzünden uyuyamadım.. Uyuyamayacağımı anlayınca da kabin amirinden sade kahve istedim. Hemen getirdi sağ olsun.. Yemek servisi istemeyip uyuyanlardan mı olsam dedim ama “az yağlı yemek seçiminizde deniz mahsülleri var efendim” diyen kabin amirine sarılasım geldi.. Nasıl gülümseyerek baktıysam artık “çok seviyorsunuz anlaşılan” dedi.. “Oldukça fazla”  Jumbo Karides, füme somonlu başlangıç tabağımı alıp arkama taşlanıp keyifle yiyorum.. Ardından buharda pişmiş sebzeler ile levrek geliyor.. “Araba kullanacağım ama beyaz şarap alayım” diyorum “Fransız ikram ediyorum” diyor.. Bense minnetle bakarak “Lütfen…” diyorum..

Keyifle yemeğimi yiyorum.. Servisimi alırken 2.şarabı teklif edeceğim ama araba kullanacaktınız size sade kahve kahve ikram edeyim diyor.. İşini severek yaptığı çok belli. Uçağa bindiğimizde sade kahve istemiştim unutmamış.. Kısa süre sonra gelen kahvemi yudumlayıp yarım kalan kitabımı çıkarıp inişe kadar bitiririm diyorum.. (Bitirdim de)

Sorunsuz inişimiz pasaporttan hızlıca geçişimizle free shopta takılıyoruz.. Cafe Creme aromalı purolarımdan 2 kutu daha stokluyorum.. Çikolatalarım ve viskiler ile alışverişim tamam..

Uykusuzluk neymiş yahu.. Eve gider uyurum nasılsa iş yok.. Önce Anıl’ı bırakıp bizde eve gidiyoruz… Sevim’ciğim uyumamış beklemiş beni.. Bavulu bırakıp hemen duşa giriyorum.. Saçımı kurutup direkt yatağa…

Derin gelmiş beni uyandırıyor.. 3 gün görmemişim nasıl özlemişim.. “Bana neler aldın?” la başlıyoruz artık seyahatlerin dönüşünde konuşmaya artık.. En çok sevdiği ise bavulu kendisinin açması J



Amsterdam’da,


Görün,
Kanallar
Dam Meydanı
Van Gogh Müzesi
Rijksmuseum Müzesi
Red Light
Vondelpark
Bloemenmarkt
Kraliyet Sarayı
Heineken Experience
Madame Tussauds Müzesi (bütçeme pahalı geldiği için girmedim 21€ gidecekseniz online bilet alın sıra beklemiyorsunuz. https://www.madametussauds.com/amsterdam/en/ )
Rembrandtplein
Kalverstraat (alışveriş için)

Yel değirmenleri için tekrar geleceğim… J

Yiyin,
Cafe Winkel 43 (Kesinlikle)
De Laatste Kruimel
Cannibale Royale (akşam gidecekseniz mutlaka rezervasyon yaptırın 3 tane restaurantları var)
Pluk Amsterdam
De Koffieschenkerij
New York Pizza
Rene’s Croissants
Back to Black
The Pancake Bakery,








De Koffieschenkerij 

De Laatste Kruimel 

Winkel 43 - Apple Pie

Cannibale Royale 



Pulk Amsterdam 

 I am Amsterdam



Dam Square 












Pulk Amsterdam 


Winkel 43'te 2.siparişleri verelim mi diye düşünürken.. 

Vondelpark 













11 Temmuz 2018 Çarşamba

Gittim, Gördüm - Copenhagen, Malmo, Aeroskobing, Marstal




Her ay için bir program yapmışım neredeyse..

Şimdi sıra Copenhag’ta..

Bu seyahat gerçekten benim planladığım bir program değildi. Evde oturmuş ablamla konuşuyoruz.. Yine elinde telefon bir şeyler yapıyor.. Haluk’un fotoğrafını görmüş bana gösterdi “Sende hiç akıl yok, takılsana Haluk’un peşine kaç yıllık arkadaşın dünyayı gezdi neredeyse” dedi. Benim ay yok daha neler, onların gezdiği grup var zaten ben nasıl dahil olayımlar ile geçiştirdim. Israr edince pes ettim. Tamam soracağım deyip kapattım.. Başımda bekliyor yaz göreceğim diye.. :)

Yazdım ve iyi ki sormuşum yakın tarihte planladığın biz gezi var mı diye. Yakın değil ama Şubat’ta var istersen gel dedi.. Tarihler program gidilecek şehirler hepsinin detayını hazırlamış..

O zamanlar çalışıyorum biletleri almadan sordum izin kullanabilir miyim diye. O tarihler de yoğunluk olmadığı için de izin kullanımında da sorun olmuyor.

Biletleri aynı uçakla gidelim diye arkadaşların saati ile aynı aldım. Sabiha Gökçen Havalimanı bana uzak.. Hiç riske girmeden erken saatte arabamı park ettim shuttle ile alana geçtim.

Pasaport oyalanma uçağa geçiş süreçlerini atlatıp boarding completed anonsunu duyar duymaz boş 3 kişilik koltuklara attım kendimi. Sabahın köründe uyanıp uzun yol sonrasında dinlenmesin mi bu kız?

Biraz kitap okuyup sonra direkt koltuklara uzanıp uyudum.. 4 saatlik yolda iki saat mışıl mışıl uyumuşum.

Havalimanından çıkmadan tren biletlerimizi kiosklardan alıp şehir merkezine gidiyoruz. Otel yürüme mesafesinde hemen check-inlerimizi yapıp odalara yerleşeceğiz.. Yarım saatlik bi dinlenmeden sonra lobbyde buluşuyoruz diyoruz.
Ekipte bir doktor olunca ve onunla aynı odada kalınca grubun en şanslı kişisi benim diyorum. Hemen çantaları hazırlayıp aşağı iniyoruz. Bu arada kuzey ülkeleri ciddi soğuk oluyormuş. Gerçi Haluk daha da kuzeye gitmişti orası daha soğuk bu ne ki diyor :)

Termal çoraplarım, termal taytım, kayak botlarım ve kayak montum ile çok hazırlıklıyım. Yoldan geldik açız dedik hemen bir burgerci bulup karnımızı doyuruyoruz..

Sonra şehri keşfetmeye devam ediyoruz. Fotoğraf çekmeyi seven arkadaşım şahane evlerin, sokakların, caddetlerin fotoğraflarını çekiyoruz. Kahve molalarımız, içerisinde gerçek kahve ağacı olan Espresso House’de yapılıyor.. O kadar çok sevdim ki cafeyi buluşma yeri olarak orayı seçtik. Hem kolay ulaşılabilecek bir yer hem kahveleri nefis..

Akşam çok geçe kalmadan otel dönüyoruz. Sabah kahvaltıda görüşürüz deyip odalarımıza çekiliyoruz. Bu arada yurtdışında kahvaltı kültürü bizimki gibi değil.. Otelin konaklayanların yorumlarında kahvaltısı için oldukça fazla olumlu yorum vardı. Ne kadar iyi olabilir ki dedim. Sabah gördüm ki çok çok iyiymiş… Zaten İskandinav ülkelerinin ekmekleri ve marmelatları inanılmaz.. (Market alışverişime bu marmelatları da ekledim)

İki gün Copenhag, bir gün Malmö, bir günü de Haluk’un bulduğu adaya ayırdık. Yoğun bir program olunca yorucu olabiliyor ama gördüğüm yerler buna değer dedirtti. Haluk seyahat programlarını çok iyi detaylara ayırıp planlar. İlk defa bir seyahati ben planlamadım. Sadece birkaç gezilip görülecek yeri yazmıştım o notları da evde unutmuşum –ki inanamadılar yazdıklarıma ablamdan fotoğraflarını istedim ama zaten Haluk onları da yazmış listesine :)

Şurayı görün burayı görün diye yazmıyorum Copenhag için şehirde her şey birbirine yakın. Kaybola kaybola keşfedin :)

Malmö – Copenhag arası ister otobüs ile ister tren kullanabiliyorsunuz. Øresund (Öresun) köprüsünü görmek isterseniz otobüs ile gidin derim J Biz gidişte otobüsü tercih edip dönüşü Nyhavn’da güneşi batırmadan fotoğraf çekebilmek için tren ile geri döndük.

Köprü hakkında,

Øresund (Öresun), Danimarka'nın başkenti Kopenhag ile İsveç kenti Malmö'yü birbirine bağlayan müthiş bir mühendislik harikası..

1 Temmuz 2000'de açılan 12 km'lik geçit, ödül almış çift hatlı demir yolu ve 2 gidiş 2 gelişten oluşan 4 şeritli otoyolu barındıran, 8 km'lik köprü ve yapay ada üzerinden geçiş yaptığınız 4 km'lik tünelden oluşuyor.

Baş mimarlığını George K.S. Rotne'nin yaptığı Øresund, Danimarkalı mühendislik firması COWI tarafından tasarlanmış.

Danimarka ve İsveç tarafından ortaklaşa yönetilen geçit, ismini aldığı Øresund Boğazı'nı geçmekte.

12 km'lik Øresund'u kullanabilmek için geçiş ücretini ödüyorsunuz. Tabi yaklaşık 4650 km'lik diğer kara yolu seçeneğini kullanmak istemiyorsanız :)

Köprünün bir kısmını kablo destekli bölüm oluşturuyor, 409 m'lik bu bölümü 204 m uzunluğundaki 2 kule destekliyor. Köprü üst kısmında otoyolu, alt kısmında ise demir yolunu barındıran 2 katlı bir yapıya sahip. Trenle dönüşümüzde fotoğraflarını çekmiştim.

Köprünün kirişler ve dalgakıranlar da dahil olmak üzere büyük bir bölümü karada inşa edilip yüzen vinçlerle yerlerine yerleştirilmişken, kablo destekli bölümün kuleleri doğrudan yerlerinde inşa edilmiş.

Deniz tabanından çıkarılmış materyallerden doldurularak inşa edilmiş insan yapımı ada Paberholm, köprü ve tünelin birbirine bağlandığı bölüm olarak kullanılmakta. Geçidin 4 km'lik tünel bölümü ise karada, çoğunlukta beton kullanarak üretilip, yüzen vinçlerle, deniz tabanında açılmış hendeklere yerleştirilmiştir.

Øresund'u kullanan yolcuların yaklaşık %66'sı bunu Kopenhag ile Malmö arasındaki 35 dakikalık tren seferiyle gerçekleştirmekte. En kolayı ve rahatı tren çünkü.. 30-35 dakikada ülke değiştiriyorsunuz..

Malmö’de,

Görün,

  • Lilla Torg
  • Malmöhus Kalesi
  • Kungsparken
  • Davidshallsbron Köprüsü (Bronz ayakkabılar için)
  • Södergatan Caddesi ve cadde üzerindeki bronz müzisyen heykelleri
  • Stortorget Caddedi (Cafeler ve alışveriş için fazlası ile seçeneğin olduğu yer)

Yemek için seçenek oldukça fazla. İnternette çokça yazılan Pronto Cafe – Cheesecake (açken gelmek daha mantıklı tok olunca bakmakla geçiyorsunuz) biz TGI Fridays’ta seçeneğimiz fazla diye burayı tercih ettik.

Gün ışığı gitmeden Nyhavn’da fotoğraf çekeceğiz telaşı ile tren biletlerimizi alıp bu sefer Øresund'u alt katındaki tren ile geçiyoruz.
Işığı kaçırmadan şahane fotoğraflar çektik. Haluk daha güzellerini çekti ama paylaşmayacakmış öyle dedi..

Fırsattan istifade edip 3-4 poz beni çek dedim kırmadı sağ olsun :)
Hava kararmaya başladığında soğuğa rağmen gelmişken gidelim dediğimiz Christiania bölgesine gidiyoruz. Biraz ürkütücü, biraz sevimli, oldukça değişik bir yaşam alanı. Evet orda yaşayanlar var :)

Yazmadan geçemeyeceğim oraya kadar gitmişken Munchies Copenhagen’e uğramadan dönmeyin. En büyük pişmanlığımdır.  

Diğer arkadaşımız yemek yiyeceği için ayrıldı, sonra gelecek her zaman buluştuğumuz kahve içtiğimiz yerde buluşalım dedik. Biz kahvelerimiz aldık ne kadar yorulduğumuzu oturunca anladık. Dinlendikten sonra otele giderken önünden geçeceğimiz Tivoli Bahçeleri’ne girelim fikri çıktı. Gelmişken tabi ki gidelim dedik :) Kardan adam heykelleri, buz küplerinden labirentler, buz pateni alanı, gölet ve lunapark kışın bile güzelse baharda orayı düşünemiyorum..

Kapanışa yakın çıkıyoruz Tivoli’den otele gidip kendimizi odaya nasıl attık bilmiyorum. Ertesi gün ise kiraladığımız araba ile Aeroskobing’e gideceğiz. Sabah erkenden kahvaltıya iniyoruz.. Nefis İskandinav ekmeklerine frambuaz marmelatları sürdüm yedim vallahi. Sonra meyve tabağımı önüm çektim :D

Otel’den tren garı yürüme mesafesinde. Yine tren ile havalimanına gidiyoruz aracımızı oradan alacağız sonra ki istikamet Svendborg. Şansımıza Golf geldi J 3 yıllık Golf kullanıcısı olarak Haluk’un sorularını cevapladım. Tabi ki Avrupa pazarındaki modeller ile Türkiye pazarındaki modellerde bazı ufak tefek farklılıklar olabiliyor. Onları da çözmek zor olmadı hiç.

Mükemmel köy yollarından geçtik.. Yeşile doydum.. Tam zamanlama ile feribot daha limana yanaşmadan biz varmıştık bile.. Biletlerimizi kontrol edip bizi gemiye aldılar. Park ettik yukarı çıkacağız ama kapılar açılmıyor. Bir buton var basmayı denedi diğer arkadaş ama tereddüt edince ben “amaannn nolcak ki” deyip kuvvetlice bastım bir basınç sesi ile kapı açıldı J yukarı çıktık masalar, koltuklar eski biraz ama camlar komple yere kadar.. Bu çok dikkatimi çekti, giderken denizi çok rahat izleyebilmemiz için yapmışlar.. 1 saat kadar süren yolculukla gemi yanaşıyor bizde arabamızı limandaki marketin otoparkına çekiyoruz. Ada küçücük 3 saatte dolaşarak bitirirsin :)

Evlerin arasında sokaklarda kaybola kaybola bol bol fotoğraf çekiyoruz. Sonra Haluk “birde deniz kenarında küçük kulübelerin olduğu yer var, oraya da gidelim sonra Marstal kasabasına gideriz” diyor. Arabaya binip küçük kulübelerin olduğu yere gidiyoruz. Rengarenk minik minik kulübeler. Hepsinde olmasa bile bazılarında insanlar oturup çay kahve içiyor. Sanırım yazın çok daha güzel olur..

Oradan Marstal’a geçiyoruz. Evler resmen tarihi.. Kocaman dik çatıları, küçük pencereler ve panjurları ile çizgi filmlerdeki evlere benziyorlar.

Bir restauranta oturup bir şeyler atıştıralım dedi ekiptekiler. Ben biraz oturdum sonra gezeyim 5-6 fotoğraf daha çekerim dedim.

Çoğu hediyelik eşya dükkanı da kapalıydı. Yazın daha hareketli olduğu muhakkak..

Feribot dönüş saati yaklaşınca limana gidiyoruz. İstikamet önce havalimanı sonra otel.. Bu arada havalimanına yakın benzin istasyonu var oradan yakıt alıp depoyu dolu veriyorsun. Pompanın başında tabi ki ben varım :D Haluk ödeme kısmında..

Otele gelip bavulları topluyoruz son gün alınacakları alıp eve dönüşe geçeceğiz. Biz Dr. İle erken kalkıp kahvaltıyı yayıla yayıla yapalım dedik ama Haluk bizden önce inmiş J Ekmekleri ve marmelatların keyfini sürdük.. Şimdi eve götüreceklerimizi tamamlamaya sıra geldi. Fırından ekmek aldım çeşit çeşit.. İyi ki yanıma bez çanta almışım onları bez çantaya koyup eve öyle götürdüm. Marmelatları ve Derin’in oyuncakları güzelce kazaklarıma sarıp bavula yerleştirdim.

Check-in yapmadığımız için oldukça kalabalık olan sırayı beklemeye başlıyoruz. Sıra beklerken Konya’ya direkt uçuş olduğunu öğreniyoruz meğerse Danimarka’da çok Türk ve Konya’lı yaşıyormuş.

Sorunsuz check-in yapıp bavullarımızı veriyoruz.. THY’nin bagaj kg. konusunda bu kadar hassas davrandığını bilmiyordum. Görevli kadın tek tek tüm bagajları tarttı.

Biz pasaport kontrolünden geçiş yapıp dağılıyoruz.. Free shop alışverişlerinde direkt çikolata bölümüne gittim elbette. Çeşit çeşit çikolataların olduğu devasa bir bölüm var. Babamın da seveceği çikolatalardan 2-3 paket alıp eniştemi de unutmadan uçağa yürüyorum.. O uzun check-in sırası uçak kapısında da var. Biraz gecikme olacağı kesin ama zaten İstanbul’a inince arabaya atlayıp eve gideceğiz. Sorun etmiyoruz eğlenerek geldik eğlenerek dönüyoruz..

Bir sonraki seyahatin İzlanda olduğunu duyuyorum Haluk’tan.. Teyid için tekrar soruyorum kem küm ediyor.. “Beni almadan Blue Lagoon’a gidemezsin seni öldürürüm” diyorum :D

Çattık der gibi bakıyor ama bana kıyamaz bence :) o kadar yaprak sarma sözü verdim.

İlk fırsatta buluşmayı yapıyoruz dedik ayrılırken…

(Bu yazıyı geç yazdım yine diğer yazıları yazdığım gibi. 1 Mayıs resmi tatili fırsat bilip buluşup zeytinyağlı yaprak sarmalarını verdim. Hatta 29-30 Nisan’da Kavala – Dedeağaç yapıp dönerken (yine ayrı bir yazı olacak gerçi artık memleketim sayılır yazmasam mı?) Doktor’cuğumun en sevdiği Mythos biralarını da aldım.. Ona da ayrı bir yaprak sarma paketi yapıp teslim ettim.)

Instagram'da gözün gönlüm açılsın güzel fotograflar göreyim derseniz takip edebilirsiniz --> @Halukkarahan









Umut her yerde.. 



Burada kızlar teklif ediyormuş.. 












Aeroskobing












Malmö









Hep karşıma ayı çıkıyor..

Marstal



Tivoli Bahçeleri





7 Gece 8 Gün İtalya.. Araba ile Roma’dan Milano’ya… / I.Bölüm

  Zamanında yazmadığım için şimdi tüm seyahatleri arkası arkaya yazacağım.. * Oldukça uzun bir yazı bölümlere ayırdım  7 Gece 8 Gün İtalya.....